Taksim Gezi Parkı ile başlayan olaylar zinciri, siyasi iktidar açısından önemli bir imaj kaybına yol açmıştır.
Siyaseti manipüle ederek, insanlara yardımlar dağıtarak, enformasyon akşını kendilerine göre yönlendirerek seçim kazanmanın meşruiyetinin sorgulanabileceği bir döneme girilmiş gözüküyor.
Meydanlarda “Kral Çıplak” diye haykıran insanlar Türkiye’de yeni bir dönemi başlattılar.
Kral çıplak sadece siyasi iktidarı değil, medyayı da vurmuş durumda.
Aylarca, Mısır Tahrir Meydanından canlı yayınlarla demokrasiyi anlatıp habercilik yapanlar; İstanbul, Ankara, İzmir meydanları hınca hınç doluyken dalga geçer gibi “kuş, penguen” belgeselini izletecek kadar “gazeteci” dirler !
Ancak kendilerine “gazeteci” diyen bu güruhun görmedikleri bir şey vardı. Eylemciler sıradan bir yığın, sıradan bir kitle değildi. Düşünüyorlar, sorguluyorlar ve eyleme geçiyorlardı.
Dolayısıyla, eylemcilerin büyük çoğunluğu, kamuoyunun yönlendirilmesi ve siyasi iktidarın tasarlanması sürecinde kitle iletişim araçlarının rolünü çok iyi biliyorlardı.
İşte bu bilinçle NTV ve Doğuş Medya grubu, Türk Basın tarihine geçecek bir şekilde protesto ediliyordu. CNN TÜRK, A Haber, HaberTürk gibi merkez medyanın önemli haber kanalları da bu eylemlerden nasipleniyorlardı.
Aynı etki siyasi iktidar üzerinde de hissediliyor, sert söylemler bir anda kimlik değiştiriyordu.
Eylemci kitle, “Üç beş çapulcu”dan, “demokratik haklarını kullanan bireylere” dönüşüyordu.
Eylemlerin Nedenleri ve Hassasiyetler
Demokrasinin işlemediği, adaletin sağlanmadığı toplumlarda anarşinin doğması kaçınılmazdır. Olayları bu minvalde değerlendirmek ve nedenlerini sorgulamak gerekmektedir.
Meydanlarda her siyasi kesimden eylemcilerin yanı sıra “daha iyi ve daha özgür bir yaşam isteyen” apolitik gruplar da bulunuyor. Her grubun kendine göre hassasiyetleri ve nedenleri bulunurken, ortak sorunlar da göze çarpıyor.
Milliyetçi Hassasiyet
TC’nin kaldırılması girişimleri,
Türk bayrağının bile tartışılacak bir konu haline gelmesi,
PKK ile yapılan görüşmeler,
Kürt milliyetçiliğinin aşırı yükselişi ve medyanın buna çanak tutması,
Terör örgütünün yapılanmalarına, propagandasına göz yumulması,
Milliyetçiliğin ayaklar altına alınması,
Türklüğe yapılan saldırıların artması,
4.Yargı paketiyle KCK tutuklularına örtülü af getirilmesi,
Çözüm süreci kapsamında, terörün normalleştirilme çabaları…
Ulusalcı/Laik Hassasiyet
Ergenekon davasındaki uzun tutukluluk halleri,
Bir kısım medyada başlatılan Atatürk ve Türklük karşıtlığı,
Ulusalcı yazarların bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azalması,
Alkol yasağı,
Dini cemaatlerin karar alma mekanizmalarına yerleştirilmeleri,
Ötekileştirilmek…
Alevilerin Hassasiyetleri
Alevi açılımı adı altında başlatılan AKP girişimlerinin sona ermesi,
Görmezden gelinmek,
3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi…
Gençlerin Hassasiyeti
Küçümsenmek,
Kaygı ve taleplerin göz ardı edilmesi,
Toplum içerisinde ‘değersiz’ görülmeye başlanmaları,
İdeallerini kaybetmeleri,
Artan gelecek kaygısı,
LYS, ALES, YDS, KPSS, TUS, DUS gibi sınavlar sonucunda artan stres katsayısı,
İşsizlik,
Ümitsizlik,
Sorunlarını dile getiren herhangi bir partinin/sivil toplum kuruluşunun olmayışı…
Genel Sebepler
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın tek adam olarak ülkeyi yönetme arzusu, otoriter ve yasakçı yaklaşımlar,
AKP’li kadroların gerginlik yaratan siyasi söylemleri ve girişimleri,
Adaletin sisteminde meydana gelen sorunlar,
Toplumda artan kutuplaşma,
Sosyal devletin giderek ortadan kalkmaya başlaması,
Reyhanlı Saldırısı’nın nedeni olarak Türkiye’nin dış politik tutumunun eleştirilmesi,
Ekonomide küçük işletmelerin krize girmesi, artan cari açık, artan krediler…
Bundan Sonra Ne Olur ?
Eylemler son günlerde yönlendirmeye açık bir hal geldi.
Ellerinde bayraklarıyla evlerinden çıkan siviller “bundan sonra ne olacak” demeye başladılar.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, eylemlerin lideriymiş gibi BDP’li Sırrı Süreyya Önder ile görüşmeleri ise olayların başka bir noktaya kanalize edilmeye çalışıldığını gösteriyor. “Çözüm süreci”nden dolayı PKK’yı da suçlayamayan siyasi iktidar, kendilerine göre eylemlerin ‘liderlerini’ belirleyerek, seçimlerde elini güçlendirmeye çalışıyor.
KESK, Eğitim-Sen, BDP, DHKP-C gibi grupların eylemlerin sahiplenme isteği, olayları bambaşka bir noktaya taşıyacak gibi gözüküyor.
Eylemciler arasına karışan provokatörler, aşırı sol terör grupları eylemlere gölge düşürüyor.
Ellerinde alkol şişeleriyle “şerefine Tayyip” diyen kişiler de bu terör grupları kadar eylemlere zarar veriyor. Olayları kavramakta zorlanan toplumun büyük bir kesiminde yanlış algılamalara yol açabiliyor, dezenformasyona açık bir durum doğmaya başlıyor. Seçim sonuçlarının belirleyicisi olan muhafazakar kitlede yeniden ‘mağdur AKP’ nin oluşturulmasının zemini hazırlanıyor.
Türk toplumunda ilk kez böylesi bir eylemlilik halinin çıktığı hesaba katıldığında, bu refleksin doğru bir şekilde yönetilmesi, Türkiye’nin geleceği açısından ümit verici bir demokrasi sınavı olacaktır.
İnat, kavga ve baskıyla çözülmek istenilirse, sorunlar daha da derinleşecektir.
Sorunları derinleştirmeden, toplumu daha da germeden bir an önce normal yaşama dönülmelidir.
Bunun için eylemlerde gösterilen sert müdahaleler için gerekli işlemler başlatılmalı, tüm toplumu kucaklayıcı söylemler benimsenmeli, empati duyguları geliştirilmelidir.
Uyanan bir toplumun, tekrardan uyutulabileceğini sanmak büyük bir yanılgıdır…